Ben hiç nazenin bir kadın olmadım. Daha doğrusu olamadım. Yanlış anlaşılmasın, böyle olanları da eleştirmiyorum ve kınamıyorum. Bu bir yaratılış ve yetiştiriliş biçimi. Herkes birbirinden farklıdır.

Ben genelde aklıma geleni yaptım, önce kendim halletmeye çalıştım, yapamıyorsam yardım aldım.

Ama hep kendi işimi kendim halletmeye çalıştım, problemlere “hiç uğraşamam, ben yapamam” demedim. Çözümler üretmeye çalıştım.

Karşımdaki ile çok fazla “canım cicimli” konuşamadım, “hayatım, bir tanem, benim için bunu yapar mısın” demedim. Ben kendim hallettim.

Şıkıdım şıkıdım hiç olamadım. Güzel giyinmesini ben de her kadın gibi severim, ben de güzel kıyafetler giymeye çalışırım, mesela uzun kabarık elbiselere, ışıltılı kıyafetlere bayılırım  🙂 ama o gün özel bir şeyim yoksa benim kıyafetim bir kot pantolon ve bir de gömlek olmuştur. Rahat bir ayakkabı da varsa tamamdır. Spor giyinmek hep önceliğim olmuştur.

Topuklu ayakkabılarla uzun bir süre aram iyi olmadı. Kendisiyle son yılarda barıştık. Ama her daim topuklu giyenlere imrenerek baktım. Ayağında topuklu ayakkabıyı çok güzel taşıyanları takdir ettim. Ama bu arada hiç yakışmadan o topuklu giyenleri, yürürken daha doğrusu yürümeye çalışırken komik hallere düşen kadınları da hiç anlamadım. “Olmuyor, o topuklu olmuyor sana işte” dedim. Ama ben de topuklu ayakkabılar aldım, yer ve mekanına göre giydim. Bir gün mağazada kırmızı renkli yüksek topuklu bir ayakkabı görmüştüm hemen alıp denedim. Ama bana hem ayakkabı  bağırdı “beni hemen çıkar” diye, hem de ayaklarım bağırdı “bunlardan hemen kurtul” diye. 🙂 Yakışmadı, olmadı, yürüyemedim. Ama ayakkabılara bayıldım. “Allah sahibine bağışlasın” dedim.

Bir babet ayakkabı her zaman çantamda ve ofisteki dolabımda vardır. Toplantı bitince o topuklu ayakkabı hemen çıkar ve babetime hızlıca kavuşurum.

Hasta oldum, hasta hallerimi bile ayakta geçirmeye çalıştım, çok ender yatağa düştüm. Çok kötü hissettiğim halde sanki hiçbirşeyim yokmuş gibi işime gücüme devam ettim.

Gün sonunda bir baktım, aynı anda birden fazla şeyi halletmeye çalışmışım, birden fazla yere ulaşmaya çalışmışım, üstelik kimseyi incitmemeye kırmamaya çalışarak. Ama bu koşturmanın üçte birini bile yaptığında yakınan, şikayet eden kadınlar ve erkekler tanıdım. Hayretler ettim, onlara değil kendime.

Bu şekilde bu yaşıma geldim. Ama bir yerlerde pat diye bir kayaya çarptım. Böyle olmanın bana birşey kazandırmadığını söylediler bana. Şıkıdım olacaksın, şımarık bir kadın olacaksın, herşeyi isteyeceksin, yardım isteyeceksin dediler. Kahkalar at, hayatım canım cicim de her zaman dediler. Böyle daha çok sevilirsin dediler.

Her daim topukla gez, o kot pantolonlara veda et dediler. Erkeksi olma dediler.

Durdum, düşündüm, düşündüm ve düşündüm..

Ben erkek gibi kadın değilim. Ben güçlü bir kadınım. Güçlü olmak neden erkeksi oluyor onu da anlamadım. Buradaki güç, fiziksel güç değil ki, sadece duygusal güç. Yukarıda da belirttim ya, kadınların bir günde yaptığı işin sadece üçte birini yapınca bile “öldüm bittim” diye erkekler de var.

Ben yeri gelir üzülürüm, ağlarım, yardım isterim, yıkılırım, gülerim ama bu benim zayıf bir insan olmamı gerektirmiyor.

Kusura bakmayın ama güçlü olmak duygusuz olmak da değildir. Güçlü kadınlar sadece her daim duygularını göstermezler. Sessiz kalarak kızgınlığını anlatırlar. Savaşacağı şey için ona yürekten inanıyorsa sonuna kadar mücadele ederler. Ama inancını kaybettiği anda da hemen mücadeleyi bırakırlar. Çirkinleşmez, seviyesini düşürmezler. Beni istemeyeni ben de istemem derler.

Aslında Güçlü Kadınlar daha duygusaldır. Her daim ağlamaz ama bir ağlarsa öyle içten ağlar ki anlatamam.

Güçlü kadınlar sevgisini belki her daim gösteremez, “canım cicim balım” diyemez ama sevdi mi gönülden sever. (Tamam itiraf ediyorum, sevgiyi de bazı zamanlar gösterebilmek lazım biliyorum. Bunu da öğreniyorum yavaş yavaş. )

Önce kendi işini kendi halleder ama yeri geldi mi yardım almasını bilir,özellikle yardım etmesini daha çok bilir.

Haksızlığa hiç gelemezler. Bu sadece kendine yapılmış bir haksızlık için de geçerli değildir, başka birisine yapılan haksızlığa da dayanamazlar.

İstemediği şeyler için “Sen Bilirsin” deyip konuyu kapatırlar.

Güçlü kadınlar da topuklu ayakkabı giyer, hem de en güzelini ve özellikle kendisine en çok yakışanı.

Kot pantolon öyle güzel de yakışır ki güçlü kadınlara anlatamam. Ama yeri geldi mi nerede ne giyeceğini bilir. bir bakarsınız bir elbise giymiş ki, şaşar kalırsınız.

Güçlü kadınlar suratsız değildir, kendini beğenmiş değildir. Yeri gelir kahkahalar atar, ama yerinde.

Evet doğrudur yüzünde hep bir ciddiyet vardır ama bu kendini beğenmişlikten değil. Yapılması gerekenleri nasıl yapacağını planlıyordur, düşünüyordur, o yüzden ciddi bir yüz ifadesi vardır.

Çok düşündüm, taşındım.

Güçlü kadın olmak suç değil. Bir seçim. Bu seçimi beğenmeyenler için de kendini değiştirmene hiç ama hiç gerek yok.

Bir kız annesiyim, kızımın da hayatta güçlü durmasını istiyorum. Kendisinin halledebileceği şeyler olduğunda önce onun halletmesini bekliyorum, onu bu konuda yönlendiriyorum. Yapamadığında, yardıma ihtiyacı olduğunda destek oluyorum. Kendini ifade edebilmesini, koruyabilmesini, savunabilmesini istiyorum.

Güçlü olmanın sadece bir dezavantajı var, onu da söylemeden geçemeyeceğim. Güçlü durdukça bazen üstünüze çok gelebiliyorlar. Bunun da altından kalkar diyorlar. Ama bir yerde sizin de bir sınırınız var. O sınır zorlanınca çileden çıkıyorsunuz. Yorgun düştüğünüzde sizi hiç anlamayanları gördüğünüzde de karşınızdakine son hızla uçuvermek istiyorsunuz..

Niye mi bunları yazdım,, ben de bilmiyorum, ama bu derdimi anlatmama ihtiyacım vardı onu biliyorum.

Yazar Hakkında

admin

Yorum Yaz