Kızımla keşfe dün de devam ettik ve onu çocukluğumun geçtiği, büyüdüğüm mahalleye götürdüm. Oturduğumuz apartmana girdik birlikte. Şimdi sitelerin yükseldiği yerde büyük bir tarla olduğunu ve o tarlada arkadaşlarımızla nasıl da oyunlar oynadığımız anlattım. Topraktan evler yaptığımızı, uçurtmalara uçurduğumuzu, bisikletlerimizle ne turlar yaptığımızı anlattım. Yolla bir olmuş zemin kattaki evimizin balkonunda annemin bize hazırladığı kahvaltıları, balkondan bizi seyredişini anlattım.

Şimdi vızır vızır geçen arabaların olduğu yolda simitçileri beklediğimizi, gelir gelmez akşam üstü çay saati için aldığımız çıtır simitleri anlattım.

Evden okula yürüyerek gittiğimi, servis denilen şeyin o zamanlarda çok olmadığını, çocukların rahatlıkla okullarına yürüyerek gittiğini anlattım.

Ekmek almaya gittiğimiz fırın artık yerinde yoktu yerini bir telefoncuya bırakmıştı ama sıcak ekmeğin kokusunu duydum yine.

Tüm bunları kızıma anlatırken de çok duygulandım ama ağlamadım. Ağlamayı geceye bıraktım yalnızlığımla.

Çocukluğunu çocuğunla keşfetmek ayrı bir duygulu oluyormuş. Yıllar önce küçük Çiğdem olarak hiç aklıma gelmezdi kızımla buralara geleceğim. Zaman da böyle bir şey.. Sürpriz sandığımız ama aslında hiç de öyle olmayan şeylerle dolu.

Yıllar sonra kendi kızım da belki kendi çocuğuyla gelecek mahallesine… “Bak burada doğdum, büyüdüm. Annem balkondan bana seslenirdi” diyecek.

Bu hafta sonu zamanınız varsa çocuğunuzu, çocuklarınızı alın eski yaşadığınız bir mahalleye bir ziyaret yapın. İnanın çok değerli bir keşif oluyor hem sizin için hem de onlar için.

 

Yazar Hakkında

admin

Yorum Yaz